| BÜKLÜM VE MALTA HAÇI
Sinema, filmler gösterilebilir hale gelene kadar gerçekte var olmadı. Bu bakımda, 1891'de Thomas Alva Edison ve W.K.L Dickson tarafından patenti alınan ve 1893'ten itibaren satışa sunulan Kinetoscope gerçek anlamda sinema sayılmaz; çünkü sadece bir gösteri kutusu aygıtından ibaretti ve bu aygıtla kısa filmler her defasında yalnızca bir kişi tarafından izlenebiliyordu. Viktoryan döneminin optik oyuncaklarından Zoetrope'ta olduğu gibi, Kinetscope'ta da film sürekli olarak küçük bir mercek perdesinin önünden geçiyor ve izleyicinin algılama süreciyle oluşan ışık akışı hareket halinde nesneler görüntüsü oluşturuyordu -bu olay yalnızca izleyici doğrudan aygıtın içine bakarsa mümkün olan bir görme biçimiydi. Ne var ki, 1895'e gelindiğinde, çok sayıda mucit hem kamera hem projektörde filmi aralıklı bir şekilde akıtan cihazlar hazırlamıştı; böylece bir görüntü, bir sonraki görüntüye geçmeden izleyicinin önünde sabit tutuluyordu. Örneğim Lumiere Kardeşlerin Cinematographe'ında (bazı versiyonlarında aynı makine hem kamera hem de projektör görevini üstleniyordu) metal bir tırnak, filmi kare kare yatağın önüne düşürüyor ve filmi her görüntü süresince sabit tutuluyordu. Lumiere filmleri çok kısa oldukları için, bu aralıklı hareket biçimi, filme çok fazla zarar vermiyordu.
| | |
|